Tuesday, January 31, 2017

Demiurgos Soundtrack 3: Ozbi & Gülce Duru- Olmazlara Yandım

Soundtrack'i güçlü ve beni anlatıcak şekilde seçmeye devam ediyorum ve bu sefer öyle bir seri ile geliyorum ki içinden hangisini seçiceğimi bilemedim. Babildeki Bahçe, Aysel, Dünya Dönmediği Zaman Gel gibi en az seçtiğim şarkı kadar olağanüstü şarkılara kapı açmasının ve en az bu şarkı kadar saydıklarımında kulaklığınızda var olması gerekliliğinin özellikle ama özellikle altını çizmeliyim. Rakılı Live adıyla çıkan bu seri ayrılan iki çifti ve duygu değişimlerini en iyi şekilde anlatıyor. Küçük bir görsel şölenide size sunuyor. O kadar şarkı içinde neden bunu seçtiğime gelirsem ise "Bana küsme" lafı. Gerçekten bu lafın duygu değişimlerimi iyi özetlediği düşüncesinde bulundum. Hangi müzik türünü seviyor olduğunuzun önemi yok mutlaka bu seriye şans tanıyın. Bugün ki kusmayıda bu şarkı eşliğinde tekrar gözden geçirin. İyi dinlemeler sevgili siz.

Not: Şarkı ismine tıklamanız halinde videoya erişebilirsiniz



Soğuk akşamların kader niyeti ömür
Boğuk yarınların keder nöbeti gönül. 
Bir yağmurdan, bir mahmurdan hesap sorar çamur
bulur yönü, arar günü gönül…

Sanık hisler kara merhem çalar her dem yaşanan ne?
Alışan ben, karışan kim? - Bir sersem, yaşanan ne?
Bulut beyaz umut değil.
Hangi yas, hangi kin,
hangi sen, hangi din, olmaz diyen?


Olmazlara yandım bugün.
Bir ben bir sen kaldım bugün.

Bak yol gidiyor, son geliyor 
yine yanlışlıkla, tek kalmışlıkla yazıyorum anlık. 
Dünya dönüyor mu arsızlıkla, her çapsızlıkla sızıyor mu dipsiz rüya? 
Çok çok çekilir şansız kura, tükenir sarhoşluklar, bağırır tüm boşluklar.
Yapılır nahoşluklar, ayıp mı nahoşluklar?
Kime göre nahoşluk lan! 
Bir bokluk var. 
Biliyon çok yokluk var ama çok zengin var.
Yani çok bokluk var…

Kime göre diyemeden evimize niye gece girdiğimizi soran herkese söve söve bitemedi yargılayanlar.
Sevemedi bizi hiç sevgiyi yaftalayanlar, Korkuyu pompalayanlar.
Ele güne rezilliğimiz olsun size ne!
İçiyoz kime ne!
Varsın diye yaşamıyım mi lan hıh! 
Deli mi ne, veli mi ne, geri mi ne diye düşün ya da sus gir evine!
Sine sine geliyo bu gençlik, güveniyor yüreğine kalemine.
olmaz diyon ya sen gelicem tükürüp polisin sirenine 
olmaz diyon ya yine sen gelip ateş etçem frenine! 
Bir dert denizine gömülür dünya, daha sesimize çığlık yaslamadık, 
biz izimizi görmeyi düşündük hep düşümüze artistlik taslamadık.
Dizimizi kanattı heyecanımız hep hiç gücümüzü senle kıyaslamadık. 
Özümüzü anlara armağan ettik, bulunan yolları saklamadık ki… 

Yol yine kapandı, yine bulandı, niye bulandık yaralarla.
Sigaram bana küsme…
Sol omuzumdan bir serçe havalandı yaralarla. 
Kanadım bana küsme… 


Bana küsme!
Gönülde söz, ciğerde köz, yeminde göz, deminde öz gibiyim, bazen yiğitte mitralyöz gibiyim. 
Bazen düz gibiyim, bazen gülen bi yüz gibiyim, güz gibiyim.
Bazen türkü bazen köleyim siyah ve blues gibiyim…
Bana küsme!
Evet bazen öküz biriyim ama padişahlara prüz biriyim, 
namerde baya lüx biriyim.
Tam deliyim, halüs gibiyim, 
fakülteliye kampüs gibiyim, yavşaklara kaktüs biri, sar beni bak papirüs gibiyim…

Bana küsme!
Kış değilim, yaz gibiyim.
Az değilim, ayaz gibiyim, maraz biriyim.
Jazz gibi biraz ama saz gibiyim.
Bazen kabül kalas biriyim, tabii ki hıyara klas biriyim.
Yedekte değil hep as biriyim, bazen yırtılmış kas gibiyim…
Bana küsme!
Tabulara mıhlanana hilti misali duygu döven bi cihaz gibiyim, yanan haz gibiyim, hiç sıkılmadığın bir vaaz gibiyim.
İtiraz gibiyim, miras gibiyim, gençken tutamadığın yas gibiyim, çocuğun gülüşüne paspas gibiyim, olmazlara kumpas gibiyim…

Yol yine kapandı, yine bulandı, niye bulandık yaralarla.
Sigaram bana küsme…
Sol omuzumdan bir serçe havalandı yaralarla. 
Kanadım bana küsme… 

Olmazlara yandım bugün.
Bir ben bir sen kaldım bugün. 


Sahne 7: Tekrarlanmayacağından Çok Tekrarlanamayacağına Geçtim Yönetmen

Manidar bir kabullenme oldu bu benim için, yaşayarak öğrenmem gerekirken yaşatılarak öğrendim yine önemli bir evreyi. Ne yüzümü görmek isteyen gözler, ne adımı duymak isteyen kulaklar, ne de sevginin yumuşaklığı kalmıştı. Kulaklarımla duysam kalpten götürücek her bir cümleyi, gözümü kısarak okuyup odama atıyordum kendimi.  Odamın en ücra köşelerinde bayılıp kalmak istiyorum fakat nafile ne geçicekti elime, napabilirdim ki bu kadar olan olay sonucunda, bunu mu buldunuz yönetmen kurtuluş yolu olarak ? Bitirilmiş ve gençlik hatası diye lanse ediliyordum, yıllarını üzmeye vermiş, tek yaptığı ağlatmak olan, sevgiliden katile dönüştürülmüş anlatılıyordum, insanlar benden soğumuş dün iyi diyenler hakkımda iyi konuşmaktan uzak her türlü olumsuzluğu üstüme eklemişler, hepsinin üstesinden kalkabileceğimi düşünmüşler sırf bunun için güldüm belkide sebepsizce gün içinde buna ne dersin yönetmen ? Sokaktan geçen birinden daha tanınmazım, dün "tanınmayanlardan" çok daha değersizim, çok daha hakarete kapıları açmışım neler olmuşsa söndürülmüş mumun tekrar yanma hevesinde değilde eriyip yok olmuş bir mumun yokluğundayım. Ayrılmak değilde bu kadar yok sayılmak belkide her geçen gün canımı yakıyordur, kimsenin düşünmediklerini yazıya döküp anlamanıza vesile olmak istediğimdendir belkide bunca yazı bunca karalama. Boşver ruhumu. Tekrar odadayım burası en az Duende kadar özel, Palas kadar yardımcı belkide ileride tanıtıcağım her bir karakter kadar içinde özellik barındırıyordu. En önemlisi burası en kritik muharebelerin alanı. Komutanda benim, en önde savaşan askerde, düşmanda bendim, esir düşen bir teğmende, hatta denizlerin mezar olduğu bir tabur bahriyelide. Ama en köşesinde bulunan bir kutu var ki milimine tonla kurşun değse bu odanın, delik bile açılamazdı en ince ayrıntısında. Hayatım boyunca var edeceğim o kutu biletlerden mektuplara, hediyelerden figürlere anlayacağın bir çok şeyin ev sahibiydi. Savaş alanında lalezardı. Var olucak o kutu savaş alanlarım değişse, odalarım biçimlense dahi . Bugün gözümde damlalara sebebiyet veren o kutu, elbette bir gün en güzel tebessümlerimede anılara yaptığı kadar özenle ev sahibi olucak. Tekrarlanmayacak o kutu, içine eskilerden eklentileri eklenecek, fakat açılmayacak kapağı her hangi bir yeni fişe dahi, yeni boyanmış saç tellerine, veya yeni yaşlarımda sürpriz sunulan patlamış balonlara bile. Geri döner mi herhangi bir anı, tekrar yaşanır mı tek bir köşesi İstanbul'un, deja-vu'lar gerçekleşir mi sorularım hayır olarak cevaplanıyordu yönetmen tarafından. Cevabını tasdikliyordu yönetmenin, her bir cümlesi Duende'nin, artı çevremin ve kulağıma geldiği kadarıyla çevresinin. Kabullenmek adı altında harekete geçirdim kamerayı sabahın 6'sında gece tonla kere uyandığımıda katarsan uyumuyordum gözüm dinleniyordu işte. Yurt dışı ile mailleşme olayına başladım tekrar, bu benim gelecek planım değil yanlış anlama okur kalp masajım. Kandırıyorum fakat sen de katıl buna yeter. Hayatım boyunca istemiyor muydum bunu neden her tuşa bastığımda üzülüyorum, kafam gidiyor, elim yazmak istemiyor anlamıyorum. Anlam vermekten korkuyordum fakat bu sefer anlamak istedim. Yok, yok anlamıyorum. Düşümce sistemimin yok olmaması için sudokular ve strateji oyunlarını kullanıyorum. Düşünememekten kaynaklanmıyordu bulamamam, çok dibe sürüklediğim gerçeklerdendi elbet ve aramaya üşeniyordu bedenim.
Çok atlıyorum konudan konuya sana geçmişimi değil dünü mü anlatıyorum okur belkide bugünüme dahi giriyorum. Sanada değinmek istiyorum son satırlarında bu karalamanın. İyice içini mahvediyorum okur, farkındayım sen kadar muzdaribim. Güçlü durmak istemiyorum, yoruldum o işten, en az kalemim kadar kusmak istiyorum her bir maskeye, en küçük tebessümümde günlerce ağzım ağrıyorken sana gülemiyorum işte kusura bakma okur. Aşmak için uğraş içindeyim, sonunda seni güldürüceğim, güzel anılara kapı aralayacağım zamanlar olucak, arkadaşlarıma ve sana dert anlatan değil, yüzlerinizde gülme olarak açılan biri olucam. Fakat korkarım ki bu ne yarın olucak, ne de zaman verebileceğim kadar yakın. Ne kadar dayanıcaksın okur bilmiyorum fakat unutmaz ve hala ben kadar sen de burda olursan, bunların hepsini ödeyeceğim. Şu anlık anca özür diliyorum her birinizden. Şimdilik yüreğimdekilere git diyemiyorum, fakat hakkını helal et diyecek kadarda geliştiremedim benliğimi. Ama evrildim okur tekrarlanmayacağından tekrarlanamayacağı gerçeğinde var oldum bugün. Yıkıntılarımı toparlamaya, betonlar altında kalmış duygularıma ve benliğime yardıma gidiyorum. Kendine dikkat et okur. Yönetmen, perdeleri kapat.


Friday, January 27, 2017

Demiurgos Soundtrack 2: Barış Manço - Ne Ola Yar Ola

Bu şarkıyı aslında dinlemiyorum okurdan dinleyiciye dönüştürdüğüm sevgili siz hatta dinleyemiyorum. Palas'dan sonra ikinci karekteri sahneye çağırıyorum zaten hep sahnede olan birini tanıtıyorum da denilebilir; Duende. Duende'ye söylediğim bir şarkıydı zamanında, severek dinlediğim bir parçaydı. İçeriği tonlarca anıya kapı bu şarkıyı hayat denen playliste koymasam olmazdı. Barış Manço Türk müziği için inanılmaz önemli bir isim olmasına rağmen bu harika şarkısı genelde yanda eskiyip gitmiştir. Bilinen bir madenin hiç girilmeyen elmas mağarası diyebilirim bu şarkıya kısaca. Hiçbir şeyi geri getirme derdinde olmadan sadece dinlenmesini istediğim için kulaklarınıza yolu yapıyorum. Perdeler bu kez kapanmaz. Zamkinos anılara dalar ve playlistteki ikinci şarkı siz okurun dinleyiciye evrimleşmesine vesile olur...

Barış Manço- Ne Ola Yar Ola

Göklerden daha mavi denizlerden daha derin
Topraktan güzel kokan ne ola
Rüzgardan daha serin başaklardan daha nazlı
Ay ışığından ılık ne ola
Ahu gibi gözleri baktıkça yürek yakan yar ola
Cennet bahçesi kokan göğsünde çiçek açan yar ola

Damla damla yağmurdan boynu bükük çiçeklerden daha 
Hüzün verici ne ola
Sonbahar yaprağından 
Hele akşam güneşinden daha içimi burkan ne ola
Buğulu gözleriyle yollarımı bekleyen yar ola
Islak dudaklarından bir garip türküsüyle yar ola

Göç eden kuşlar gibi gidip gelir umutlarım umudun ötesinde ne ola
Göç eden kuşlar gibi gidip gelir umutlarım umudun ötesinde ne ola
Nefesimde yaşayan sıcaklığı paylaşan yar ola
Yaşam denen uykudan uyanmasını bilen yar ola

Sahne 6 : Tatili Bitirdik Kayda Devam Zamkinos'u Getirin Palas'la Anlaştık

Bir süredir iç savaşımı 2.Dünya Savaşı filmleri izleyerek bastırmaya çalışıyordum bu çalışmalarım sürerken kafamı alıp Edirne'ye postaladım kendimi bilmediğim diyarların bilinmezliğinde kendi içimde dahi kaybolan ben oralarda asimile olup gidicektim. Yüreğimde gitme kaygısındaydı ve yönetmenle oturup karar aldık Edirne en güzel yerdi ikimiz içinde unutucak tonla olay, kişi, kurum varken ben en saçma şekilde Edirne ve sert karasal iklimini unuttum. İstem dışı beynimi uyuştururak, hipotermi krizlerine girerek yönetmenin dediklerini başarma noktasına geldim. Son nefesime 5 kalada İstanbul'a tekrar döndüm. Döndükten bir gün sonra hayatımın bu aralar tamamında var ettiğim elinden geleni en uç şekilde yapan Palas'la kendimi Kadıköy'de bir barda tabure üstünde buldum. Bu aralar yeni yeni yapmaya başladığım bu alışkanlık en pahalı psikologtan bile bana daha çok yardım ediyor. Palas'da adının anlamını her cümlemde karşılıyor dediğim her şeyi anlayışla karşılıyor eleştirilicek yerleri söylüyor anlam verdikleri yerlerin ise altını çiziyor. Palas'la arkadaşlığımız çok eskiye dayanıyor lisenin ilk gününden şu an ki üniversite 3.sınıfa kadar 7 yılda nefes alışverişimizi bile birlikte şekillendirdik. Burayı pas bile geçebilirsin okur olaya şimdi geliyorum. Ayrıldıktan sonra Kadıköy'e 2.gidişimdi ve Palas olmadan yapamıyordum bunu yine Palas'ı çağırdım. Yönetmen bağırdı sigaranı yakabilirsin Kadıköy'deyiz. Sokaklarına attığım gibi bir tane yaktım. İçinde tütünlerden ziyade anılarım vardı adeta. Her içime çekişimde ciğerlerim yanıyor, kalbim zorlanıyor dumandan kurtulduğum o milisaniyede bana rahatlama geliyordu. Kadıköy'ün sokaklarını bu sefer mutluluk ve gülmelerimden ziyade sigaramın dumanı ile boğuyordum. Yönetmen tam istediği anları yakalıyordu. Uzak kaldığım şu zıkkımı yine elime tutuşturmuştu. Her arnavut kaldırım taşında anılarımın tazeliğini hissediyordum. Adımlarımı zorla atıyor gittikçe kuklalaştığımın farkına varıyordum. Palas'a zoraki espriler yapıyor gülme denilen maskemi belirli aralıklarla takınıyordum. En sonunda gelmiştik hikayenin en başında kendimi bulduğumu söylediğim tabureye. Güzel bir mekan olmasından ziyade boş ve sakin olması seçme sebebimizin en birincisi. Biz Palas'la kalabalık içinde yalnızlık çeken iki ikişiydik, boşluk ve sakinlik ise adeta cennetti bizim için. Saatler süren bir konuşmaya kapıyı açtık laf lafı açıyor, unut işte cümlesinin ağıza kolay geldiğine karar verip belkide aynı sonuçlara farklı cümle kurguları ile sürekli uğraşıyorduk. İki anime fanı olarak sürekli yenilenen bardağında etkisi ile FMA:Brotherhood'a geldik. Doğaçlamaydı bu tamamen yönetmen bile şaşırdı. Hadi lan diceksin şimdi okur nerden geldin buraya pes diceksin. Ama öyle değil içindeki en temel prensibi asıl buraya iliştiricem iyi izle okur. "Eşit Takas". Bu cümle bir insanın içinde var ettiği en gizli duygu okur. Merak etme şimdi açıcam sana her şeyi. Aramız insanlarla iyi iken kaale almadığımız eşit takas prensibi bir insanın en derininde var ettiği en gizli duygudur. Bir insan her zaman verdiği saygıyı almak gösterdiği sevgiyi görmek istemesiyle bilinir. Düşünsene okur küfür yediğin an küfür etme gereği duyman bile buna örnek değil midir ? Bu prensibi çok yaşamış biri olsamda, her anısını hatırladığım bir ilişki sonucunda unutulmamın, kandırılmamın bana neden bu kadar acı çektirdiğini bu cümlede buldum. Eşit takas. Ben bu kadar içinde kalabilmişken o nasıl çıkabilmişti ? Beynimi kemiren şeyler aslında tam anlamıyla özetlenebiliyordu. Palas'a anlattıkça kafa salladı hak veriyordu fikirleriyle örtüşüyordu. Paramız sıfırlanana kadar bardakları sıraladık. Gitme vaktiydi Palas'ın vapur isteği ve benim vapur korkum savaş halindeydi. Yönetmen bağırdı aynı anda korkunu yeniceksin demedik mi biz sana diye. Haklıydı adımımı attım vapura. Kaldırımlarda anı mantıklıydı ama denizde dahi anılarımın olması sürekli küfrediyordum bu duruma. Galata'ya gelene kadar iyide gidiyordu. Ve Galata seni görüceğim an ne yapıcağımı merak ediyordum diyordum. Keşke etmeseydim. Saatlerce sustum. Bu gerçek anlamda susma. Sadece elini sıkıp vedalaştım Palas'la konuşamadım o da konuşturmak istemedi anlıyordu her şeyi. Fazla geldi bu sana Zamkinos dedi yönetmen, haklıydı. Bu sefer o uzattı paketten bir dal tüttürmem için dürttü. Ve uyardı yönetmen hala çünkü stalk denilen olayı devam ettiriyorduk yönetmenle. Bir sonraki vapurun içinde o varmış bak bunlar kanıtlar dedi o anda. Boş konuşmuyordu tek bir vapurla kesişmemiştik. Dahada görmeye karşılaşmaya hazır değildim zaten hele de yanında birini görürsem o an yerden kalkabiliceğimi bile düşünmüyorum okur. Ama elbet zamanı gelicek bunların. Benden vapura, vapurdan sana, denizlerden karalara, karalardan kaldırımlara, kaldırımlardan her bir anıya kadar "Arrivederla Principessa".

Wednesday, January 25, 2017

Demiurgos Soundtrack 1: Michelle Gurevich-Lovers Are Strangers

Sahneleri her günden, belirli zamanlara yayılan hayat hikayemin yada diğer bir ismi ile Zamkinos'un yeni sahneleride yakın bir zamanda devam edicek. Bu sürede bu hayat hikayesine güzel bir soundtrack oluşturma fikri kafamda uyandı. Şarkının yanında, şarkı sözlerinide burda paylaşıcam. Soundtrack isminin farklı olması sebebi ise bu aralar bana hayat vermelerinin altını çizmek. Demiurgos kelime anlamı olarak yoktan var eden değil, var olana şekil vererek tekrar hayata döndüren yada kullanabilir hale getirendir. Şarkıların bir hikayesi elbet olucak ve herbir şarkının neden seçildiğini sözlerinden ve sample'larından anlayacaksın okur. Giriş şarkısının yumuşak başlaması, migreninizi hafifletmesi ve uzaklara götürmesi ilk hedefim ve amacım oldu. Kulaklıklara yabancı olsada Michelle Gurevich veya sahne ismi ile Chinawoman albüm kaliteleri en üst seviyelerde biri muhtemelen ses olarak Elsiane ile birlikte en çok övüceğim isim. Umarım bu süreden sonra siz de bu ismi severek dinlersiniz. Perdeler açılır, olaylar gelişir ve ilk şarkı playlistten izleyicilerin kulaklarına yol alır.

Michelle Gurevich-Lovers Are Strangers ( https://www.youtube.com/watch?v=iPYd17KH4qQ )

Eyes will drift to the sky In time While arms keep holding tight There's a party in full force Still the guests Can't help but watch the door Expressing your uncertainties Through years of anniversaries Then five years down the line You say, "She was never my type" Lovers are strangers There's nothing to discuss Hearts will be faithful While the truth is told to someone else (x2) When you look off Tell me who you really love (x2) Fall comes by surprise Looking into strange eyes Like school kids who are not friends In the streets they are oonnected Huddling in the dark The only number you call Magic moments are not lost They'll outlive all your doubts Lovers are strangers There's nothing to discuss Hearts will be faithful While the truth is told to someone else (x2) When you look off Tell me who you really love (x5)







Wednesday, January 18, 2017

Sahne 5. Huzur İçinde Uyan



Kalemimin gücü tükeniyor, aynı şeyleri karalıyor uzunca bir süredir. Finaller sonunda dönemi bitirdim. Kötü kapanış yaptım beklentilerimin dışında, planlarımın aksine bitirdim. Adımı dahi bir kerede yazamadım zaten kağıda. Bunun dışında hiçbir zaman sonları planlayamam zaten, hazırlıklı olurum fakat planlayamam. Hayatımda çok planlı olmamdan şikayetçi olan insanlar olmasına rağmen bu konuda bu kadar hazırlıksız olmam tamamen benim aciziyetim. Boşverde okur. Dönelim güne garip bir dündü be, ölümü bekledim çok kere gelen o bitmişliği yine yaşayacağım anı bekledim hem de okur gün içinde bana tonlarca bıçak saplandığını bilmiş olsamda görmeden inanmayacağım dedim bu sefer tutundum yalanlara pardon umutlara. Başlayalım konumuzun temasına, ön gösterimi sevinç ve çığlıklarla, sürprizler ve unutulmayla sosyal medyalara servis edilen günün gerçek yayın tarihiydi dün. Paylaşım nöbeti saçmalığına tutuldum, unutulmuş zaten ne umrunda olucaksa gülmelerin, yinede bekledim anlayacağın. Tekrar boğazıma takılıcaktı unutulmak ve kandırılmaktan oluşmuş bir alaşım tıkayacaktı yemek borumu, kusmuğumda boğulucaktım tekrardan. Müziğe vermeye çalışıyorum kendimi giderli cümlelerle dolu, hüzünlü sample kullanmış her şarkıya kulaklığımda hayat veriyorum. Yetmiyor bu bana, gitmek istiyorum, uçak bileti bakıyorum hiç görmediğim uzak diyarlara. Mailleşmeyede başladım Almanya'yla stajımı orada gerçekleştirip unutucam sözde yeni sayfa açıcam hayatımda. Kimi kandırıyorsam artık okur tutundum bu yalana. Bilemiyorum çünkü nasıl unutucağımı ezberledin ama yine söylüyorum anlam veremiyorum ve bu sinirlerimi alt üst ediyor. 3 günde değişenlere inat bu iğrenç takıntılarıma bir ömür demir atıcam zaten az biraz tanıyorum kendimi, batmış olsada ruhum kırılmış olsada kalbim, yıkılmış olsada geçmişim ordaydım aslında sadece iteklendim yerin yüzbinlerce kat altına. Bağırmak istiyorum ve küfürler savurmak istiyorum her olaya. Duruldum ama saldırmıştımda ortalığa, bel bağlamıştım bu saçmalıklara. Vedalaşma vakti yineden okur. Sesleniyorum bir de artı sana. Ben dalarken üç saatlik göz dinlendirme seansına, sen huzur içinde uyan ve gülerek kalk yatağından. Doğru olanı yapıp unutan bayan.

Tuesday, January 17, 2017

Gecikmeli Gelen Çekim; Sahne 4: Galata'yı Kaldırın !


Hayatımın en sembolik yapılarından biri olan Galata'yla bugün göz göze gelmemek için adeta saklambaç oynadım. Vapur korkumun üstüne gidemememden sebep eve dönüş rotamı Taksim üzerinden kurdum. Unuttum Haliç durağını, katmadım hesaba orayı. Haliç durağından gözüküyor mu onu dahi bilmiyordum fakat korktum farkedicem diye seni orada. Sırtımı döndüm yarımadaya. Galata Kulesi'ni portrelerde dahi görmek istemiyorum uzunca bir süre. Süre ve zaman çok kullanılıyor bu ara bu kelime hayatımda, anlamlarına ve kullanım alanlarına hakim de değilim sebepsizce endeksledim bu terimleri her olaya. Galata diyorum yönetmene tekrarlayarak arada, kaldırsak mı bu dekoru oradan. Geçmişindeki sembolleri yok etsem dahi sen kusmadan sıyrılabilicek misin her anıdan. Haklı bu sefer kaçıyorum korkudan saklanıyorum her bir doğrudan. Dönüyorum tekrar kuytuma, fakat pas geçmek istemiyorum dönelim tekrar Galata'ya. Yılların sembolü, ben Galata'ya dahi bakamazken unutulduğum geliyor aklıma, kutlamalar pastalar ve sönen mumlar aynı anda. Nargileden alınıp verilen dumanla yıkılan duvarlar canlanıyor kafamda. Silemicem de bu boş anıları aklımdan. Ahh Galata, bilseydin bu kadarını ev sahipliği yapar mıydın bu aşka, açar mıydın kapılarını ardına kadar bana. Baş kahramanı oldun parçalanmış tuvallere sen bilmeden de oysa. Sanmıyorum Galata, suçlamıyorum da seni bir bakıma, mazur görür ve anlarsın dilimden şahittin çünkü ben kadar bir çok olaya. Galata, manzaranda artık sıradan ve uydurulmuş efsanelerin sadece içi boş palavra. Arkadaş görsemde görmek istemiyorum seni uzunca bir süre orada, geçsem dahi tekrar sırtımı dönücem Karaköy tramvay durağında, var olmicam tek başıma Eminönü'nde, sana bakan banklarda, işimde düşmicek kullanmayacağım uzunca bir süre Sirkeci garınıda, bilendim Galata. Suçunun olmadığını bile bile kuşandım kılıçları sana. Kısık bir sesle kulağına söyleyebilirim anca, unutuldum ve kandırıldım Galata. Boşver devam edicem kusmaya, hazırlıksızımda, düşünüyorum da ya görseydim bugün seni orada. Kalkabilir miydim altından. Anlatabilir miydim kulağına fısıldadığımı manzarana. Sanmıyorum Galata. Bahsedemicem sana Kadıköy ve Moda'dan, yaşadıklarımdan, gelemicem karşına gülen suratla. Tek çıkarım anca karşına, tükenmiş ve yorulmuş bir sıfatla. Ne diyeceğimi bilemicem sana, susucam uzunca, bakamicam terasından var olmuş anılara. Son kez yalvarıyorum yönetmen, şimdilik bare silinsin Galata. Görülmesin hiçbir manzara, çıkma fırsatı bulamasın, sevdiğim ve unutan, başka adamla. Yık kendini o an Galata. Altında kal utanç denilen duyguların boğulmak iste o an molozlorla. Şahitte olma bu kadar utanca Galata. İyi uykular sana...

Monday, January 16, 2017

Sahne 3: Yanlış Yere Kustum



Kendi yağında kavrulan bir leğen oluşturmama rağmen gittim en değerli halıya kustum. Upuzun, uykusuz, kalp kramplı, yeri gelince nefes alış-verişsiz bir gece yaşadım. Gecenin saçmalığı ile harekete geçtim günün ilk ışığında, parmaklarımın o kadar boş, devamlı olmayan, anlamlandıramadığı kelimeleri mesaj kutusuna yazması saatlerini aldı ve emin olun yazdıktan sonra gönderme evresi bir o kadar daha saate mal oldu. Kaybedicek bir şey yok, giden gitti düşüncesi, biraz bile iyi gelse ilaç olur fikirleri, en kötü bilgi bilgisizlikten iyi materyalist söylemleri ile isteyerek yanlış yere kustum okur. Cevabın gelmeyeceğini bile bile iki önemli sınavıma bir kala, hayatımda yapmamam gereken bir şeyi yaptım. Cevap konusunda takılı kalıyorum, düşünce biçimim cevap geliceğine az birazda olsa inanan benliğime var gücüyle bağırıyor. Hak veriyorum ama yazma sebebimin de çok haklı tarafları olduğu fikrini savunuyorum. Çatışma yeri gibiydi vücudum, iç bir savaş çıkmıştı adeta. İyi tek bir kelimeye muhtaçtı beynim. Gazına geldim denilebilir yani her şeyin. Hayal gücüm 0'lanıyordu. Yarattığım ütopyalar distopyaya, umutlar kabusa, 2 gündür bir şey yemek istemeyen vücudum kemiğe evriliyordu, istediğimin zıttında gidiyordu herbir şey. Unutulup unutulmadığımı dahi geveleyerek, aptal cümlelerle anlatmaya çalıştım. Unutamıyordum. Unutulduğumu düşünüp unutulmamak içinde can atıyordu kalbim. Diyorum ya her şey savaş halinde okur. Savaşın kazananı olmayacağınıda biliyordum. Her türlü kaybedicektim anlayacağın. Ölüm gösterilip sıtmaya razı bırakılıyordum; kara vebadan beni kurtarması için kızıl vebayı görüyordum süper kahraman olarak. Ve aptalca bir karardı mesaj okur, içimi biraz olsun rahatlatır düşüncesi ile okyanusta sarılıcak yılanım olarak seçtim mesajı, hataydı. Şah ve mat ettim kendimi, işin özeti yanlış yere kustum işte okur. Kusmakta nefret ettiğimi unutmamam lazım yeni hataları önleyebilmem için bu bilgiyi en tepeye getirmeliyim. Yeni günlere hazırlamalıyım kendimi, hayat perdemde bugünde yokları oynadım, kör insanlara sahneledim sessiz bir tiyatroyu. Perdeler kapanır...

Sunday, January 15, 2017

Sahne 2: Kusmaya Devam Et, Kalbini Leğende Görmek İstiyorum



Dedi hayatımı yöneten, görmediğim fakat sesini sürekli duyduğum iç sesim sufle ediyor her cümlemi. Her kelimeyi unutmuş bir şekilde hayata bırakılmamın verdiği boşluğu doldurmaya çalışıyor bir takım anlamsız olay belki de anlamları vardır fakat artık anlam yüklemekten korkar hale geldim. Devam ediyorum yürümeye, yürüdükçe uyarı geliyor, yürümek yok sadece kusucaksın. Var ettiğin benliğe kadar, geçmişindeki herbir ayrıntıya kadar kusucaksın. Zor geliyor. Yürümek, konuşmak, refleks olarak yaptığım hareketler bu aralar her şey zor geliyor anlayacağınız. Sayıklar halde buluyorum kendimi sürekli, kendimle sonu gelmeyen monologlara giriyorum. Odam dediğim yerde yeri geliyor kandırılığımı her metrekareye yazmak istiyorum. Sokak duvarlarına en çirkin font artı 0'ın altı yeteneğim ile aldatıldığımı karalamak derdim. Nefes alırken üşenen ben bunlar için gerekli enerjiyi sürekli içimde var ediyorum. Soğuktan mı boş sokaklar yoksa var ettiğim boşluğun illüzyonu mu bu hiçe yakın yoğunluk, bunu da düşünüyorum fakat dedim ya anlam vermiyorum, korkuyorum. Ne bir kelimeye, ne bir olaya, ne de bir kişiye anlam vermekten gittikçe uzaklaştım. Acınıcak haldeyim, aceleye getirilmiş, ışık hızında gerçekleşmiş unutulmanın kişilişsizleştirdiği gerçeği ile savaş halindeyim. Silah olarak elime tutuşturulmaya çalışılan zaman kavramını soruyorum yönetmene, sence bu işe yarayacak mı ? Cevaplamıyor tam sorduğumu fakat beynimin en derin kıvrımlarını dahi harekete geçiricek şekilde bağırıyor birdenbire, kusucaksın ! Bu çirkin görevi kaleme bıraktım şimdilik. Derdi hiçbir şey olmadan kusuyor tüm gün. Kolaya kaçtım anlayacağın, kendimi bu kez de ben kandırıyım ne olucak ki lafıyla devamlıda kandırmaya devam ediyorum. Şimdilik kesiyor kaydı, bağırmayla olmayacağını kavradı. Sahne 3 hakkında ipucu veriyor, evde de çalışmam derdinde büyük bir ihtimalle. Sahne 3 diyor hemen olaya girerek, ana temayıda peşinden getiriyor, KUSUCAKSIN !!! Yalanlarla iç organlarına kadar yapıştırlan her bir olayı kusucaksın.
                                           

Saturday, January 14, 2017

Kusmak Bölüm 1 Açılış ve Kayıt



Vapura binemedim blog...4o'tan fazla ayın hatrına vapura binemedim, geri gitti ayaklarım, ağlayarak çıkardım Kadıköy'ün tadını. Her zaman gülümsetmicekti yüzümü zaten biliyordum fakat bu erken geldi benliğime. Hayatın acımasızlığını tanıdım, yalan mumunun istenirse sönmeyeceğini aksine çevrenizi dahi yakabileceğini farkettim bugünlerde. 22 yaşında aklı başında biri için geç olmuş bile aslında. Size söylenen, empoze edilen güzel lafların 5 günlük ömürleri olduğunu kavradım, aynı süre zarfında dün "tanımıyorum" denilen insanlar için sürprizler yapılabiliceğini, yıllardır bahsedilen yasakların delinebileceğini kavradım kelebeğin ömründen az biraz gün daha fazla olucak süreç içinde. Aldatıldım düşüncesinin beynimi kemirdiği bir gerçek. Aslında mantığa göre aldatılmadım tezini savunabilirsiniz hayatta ama başkasıyla birlikte olduğun süre içinde sadece başka biriyle mi olmak mıdır bu kelimenin karşılığı ? Sanmıyorum okur. 1000'den fazla gününüzü verdiğiniz, birlikte 3 yaş büyüdüğünüz, karış karış gezdiğiniz sokakların hatrı hala sıcak dururken 3 günde unutulmak aldatılmanın belkide gizli kalmış anlamına çıkmıyor mu şimdi, kandırıldığınızı yüzünüze vurmuyor mu ? Ayrılığı kabullenmiştimde, geliyorum diyordu zaten, hızlıydı, herkes farkındaydı geldiğinin ve ironiktir ki çok fazla acıtacağının. Yıkıp geçtide ama biliyor musun ayrılığın ilacı kısa sürede unutulmakmış aslında. O kadar kısa sürede "tanınmayan" insanların nargile sofralarında akşamın bir saatinde unutuldum ki ayrılığı unuttum, acısından kurtuldum. Ölümcül acı veren bir hastalığa gelen ötenazi kararı gibiydi bu tek bir farkla öldürülmedim, yaşarken ölü olduğumu düşünüyorum şimdilik. Ayrılık acısından kurtuldum fakat kurtulmak için hiç olmayacak bir yoldu bu anladığınız üzere. Silmek için uğraşıyorum eskileri, geçmişi, yaşanmışlıkları, sokakları, Moda Parkı'nı, Kadıköy'ün sokaklarını kısaca her şeyi. Fakat inanmıyorum başarabileceğime ; 1000'den fazla günde söylenen aşk cümlelerine, seni bırakamam demelerine, sensiz yapamam söylemlerine her söylendiğinde saf çocuk gibi inanan ben bu sefer inanmıyorum. İnat edip kendimi mahvedeceğimi bile bile inanamıyorum yıllarımı verdiğim birini silebileceğime, ilaç olarak sunulan zamanın herhangi pozitif etki ediceğine, elimden bir şey geliceğine dahi inanmıyorum kısa sürede unutulmuş olduğumu düşündükçe sıkışan kalp ve alış verişini sağlayamadığım bir nefes düzenine sahip yaşıyorum bu haldeykende bir şey yapabileceğime de inanmıyorum doğrusu. Kandırıldım anladığın, aldatıldım, unutuldum her kim okuyorsa bu satırı ve umrunda dahi olmasa. Sen kandırılma istiyorum diye de klavyeden gidiyor post'a kelimeler aslında. Ne yapıp et kandırılma.